Yüzyılın en büyük felaketini yaşadık. Bazılarımız hayatını kaybederken, bir çoğumuz da ölümü belki de ilk kez bu kadar yakından hissettik.
Dile kolay, kırk binden fazla can toprak oldu. Yüz binlerce yaralı. Yıkılan ve yıkılmaya karar verilen yüz binlerce bina…
Buna asrın felaketi demek az bile. Hala yaraları sarılmış değil, elbette geride kalanlar için konuşuyoruz. Bazı yaralar hiç sarılmayacak, onu da biliyoruz.
Yine de, belki hiç zamanı olmadığı halde, bazı gerçekleri tarihe not düşmek gerekir. Belki bu notlardan başkaları olmazsa bile biz kendimiz ders alırız.
Afet yönetimi
Böyle büyük bir felakette afet yönetimi yapmak hiç kolay değil. Ancak devletimiz bu yükü kaldırmak zorundadır ve buna ne şartta olursa olsun hazır olmak zorundadır.
Bu elbette devlet hiç bir şey yapmadı, hiç bir şeye yetişemedi demek değildir. Olay yerinden anlatılan gerçek bilgiler devletin bu konuda ne büyük işler yaptığının kanıtıdır. Ahaberin propaganda haberlerini kast etmiyorum. Olay yerine kurtarma görebi için gönüllü giden dostlarımın aktardığı bilgileri söylüyorum.
Her ne kadar mevcut iktidar döneminde devlete olan güven en azından bir kesim için azalmış olsa da, kayıtsız şartsız devlete afetler konusunda güvenmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Yerine koyduğumuz alternatif sivil toplum kuruluşlarını karalamak istemem ama yolsuzlukların o tarafta daha muhtemel olduğuna inanıyorum. Tekrar söylüyorum, ahbap derneğine bağış yapmış biri olarak, afad, kızılay gibi devlet organlarına daha fazla güvenmemiz gerektiğini söylüyorum.
Peki devletin yetişemediği durumlar var mıydı? Her ne kadar iktidar durumu kabul ermek istemeseler de, edeni daha görmedim, devletin ilk şoka yeterince hızlı reflwks gösteremediği aşikardır. Depremden günler sonra bile yardım ulaştırılamayan köyler olmuştur. Bu gerçeği kabul etmek lazımdır, ve elbette ders almak lazımdır.
Gelelim bağış olaylarına.
Ben hayatımda hiç bir dönem milletin bu kadar samimi bu kadar hızlı, bu kadar yerinde ve özverili yardım seferberliğinde bulunduğuna şahit olmadım. Otobanda 180 km hızla değrem bölgesine araç yetiştirmeye çalışan tır bu durumun belki de simgesi olmuştur. Milletimiz bu konuda sınıfı geçmiştir. Elbette yağma olayları da oldu, böyle kansızlar her zaman var malesef. Gereken cevabın basından gördüğüm kadarıyla verildiğini düşünüyorum.
Devlet kurumlarının afad, kızılay gibi kurumlara bağış yapması kadar saçma bir şey ne gördüm, ne duydum. Yani o paralar zaten halkın, böyle bir durumda halk için kullanılmasında elbette sakınca yok ama bunun için geçerli yöntemler vardır diye düşünüyorum. Böyle bir hareket halkın devlete olan güvenini ve adaletduygusunu sarsar. Yani geriye ne kaldıysa.
Son olarak değinmek istediğim nokta ise şu, bu felaketin bir sorumlusu var mı? Varsa kim?
İlk 2depremden sonra kalabalık arasında şahit olduğum bir diyalog:
Bir arkadaş diyor ki, malesef halkın yüzde yetmişi bu felakette cumhurbaşkanını suçlu buluyor, diğeri karşılık veriyor; öyle saçma şey olur mu abi, Allahtan gelen bir felaket, cumhurbaşkanı ne yapsın?
Toplumumuzun felakete bakışının özeti. Peki bu felaketi yaşamamızda bir suçlu var mı?
Var.
Elbette felaketin oluşumunu şu anki teknoloji ile engelleyemiyoruz, ancak önlem alarak sonuçlarının boyutunu küçültebiliyoruz.
Ev alırken sağlamlığına, deprem yönetmeliğine uygun olup olmadığını araştırmak yerine konumuna, oda sayısına, rengine, dolaplarına bakarak ev aldığımız için biz halk olarak suçluyuz.
Sosyal medyaya düşen bir videoya göre, eğer gerçekse, inşaat işçilerinin uzmanların emirlerini hiçe sayarak inanılmaz hatalar yaptığı görülüyor. Bu ve bunun gibi işçiler cahillik ve kalleşlik derecesinde suçlu.
Bir evi insan hayatı pahasına gerektiği gibi yapmayan, bir kaç kuruş için çimentodan demirden çalan müteahhit şerefsizlik dereceainde suçlu.
Yine rant için ya da rüşvetle ya da bir kaç daire karşılığında ya da ruhsat veren kurumlar ve denetim mekanizmasını çalıştırmayanlar alçaklık derecesinde suçlu.
Bu yolsuzluk hırsızlık ve alçaklığa izin veren valilikler, genel müdürlükler, bakanlıklar aynı derecede suçlu.
Ve her gücü kendinde toplayan sonra da hiç bir şeye yetişemeyen cumhurbaşkanı da suçlu. Cumhurbaşkanının talimatıyla yangın söndürüldü cümlesini duydu bu kulaklar.
Yine kurumlara liyakat değilde akrabalık ve biat kültürünü baz alarak atama yapanlar bu işin baş suçlusudur. Depremden sonra mimarlık fakültesine mimar olmayan birinin atandıüını duydu yine bu kulaklar.
Ve sonuç olarak herne kadar mağduru biz olsak da doğru olanı istemediğimiz için, haksızlıklara ve yolsuzluklara insan hayatına mal olacağını bildiğimiz halde karşı çıkmadığımız için biz suçluyuz.
Depremde ölenlere rahmet kalanlara da sabır ve baş sağlığı diliyorum.
Ha unutmadan, yaraların sarılma süreci uzun bir süreç, bu süreçte en azından tanıdıklarınızı yalnız bırakmayın.
Bir yanıt yazın